30 Ağustos…
Türk’ün bayram sevincini hak ettiği zaferin yıldönümü…
Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, medeniyet nurları taşıyan yüce Türk Milletinin kazandığı zaferlerden birinin, Büyük Taarruz’un yıldönümü…
30 Ağustos, bağımsızlık ve vatanı kollama heyecanıyla ayağa kalkmış Türk Milletinin Kurtuluş Savaşını kazanıp, Mondros’u, Sevr’i parçalayıp, Yeni Türk Devletinin varlık temeline ilk harcı koyduğu gün…
Türk milletinin I.Dünya Savaşının ardından varlık mücadelesi verirken, etle kemikle kazanılan büyük başarı ve zaferlerin en son ve birleştirici altın halkası olan 30 Ağustos…
Türk Tarihi açısından çok önemli olan bu zaferin en önemli yanı, hangi şartlarda olursa olsun varlığı ve birliği söz konusu olduğunda, bu milletin azim ve iradesinin devleştiğini ifade etmesi, gelecek nesillere gerekli vatan ve milli birlik terbiyesini veriyor olmasıdır.
Türk Milleti var olma mücadelesi verdiği acılı süreçte, bir dönüm noktası yaşamış ve bu dönemde kazandığı bu eşsiz zaferle makûs talihini değiştirmiş, Sevr Antlaşması ve Mondros Mütarekesi gibi Türk Milletini tarih sahnesinden silme anlamı taşıyan teslimiyet belgelerini tarihin çöplüğüne atmıştır. Yine bu dönüm noktasından beslenen azim ve güçle, asil milletimize yakışan değerlerle yeni Türk Devleti kurulmuştur.
30 Ağustos Zaferi; artık yok olma noktasına gelmiş bulunan Türk Milletinin milli ve manevi gücünü eri, kadını, ihtiyarı, çocuğuyla fedakarca cepheye sürdüğü ,silkinip ayağa kalktığı, muzaffer Türklüğün zaferlerinin zirvesi olmuştur.
Büyük Taarruz, 26 Ağustos sabahı günün ilk ışıklarıyla başladığında, dört gün sürecek bir savaşın sonunda durdurulamaz denilen düşmanın soluğu kesilmiş ve “Türkler bu tahkimatı altı ayda aşarlarsa, bir günde aştık diye öğünebilirler” diyerek kibirlenen Yunan destekçisi İngiliz generale Türk’ün azim ve kararlılığı, bağımsızlığına düşkünlüğü çok acı şekilde öğretilmiştir.
Türk milleti geçmişinde böylesine zaferleri olan bir millettir. Sabretmiş ama asla baş eğmemiş, teslim olmamıştır. Teslimiyetçilere de gereken dersi tarih boyunca vermiş, iline töresine sahip çıkmayanları da ihanet yaftasını boyunlarına geçirerek tarihe bir daha adları hatırlanmamak üzere gömerek hak ettiklerini vermiştir…
Bilinmelidir ki, Türk Milleti dünya durdukça varlığını sürdürecek ve varolduğu sürece de asla varlığından, birliğinden ve dirliğinden taviz vermeyecektir. Tarihi bilmeyenler de bilsinler ki, bu millet tarihte yok olmayacak, daha önce olduğu gibi inanmış, milli hassasiyetlerini koruyan, Türklük bilincine sahip nesillerle yarında tarih yazacaktır.
Yeniden “Ben varım ve var olacağım” mesajının tüm insanlığa şahadet şerefiyle haykırışı olan 30 Ağustos’u yaşamış bir millettir, Türk Milleti… Bu gün dahi varlığı tehdit altında olan, Toprakları çıkarılan yasalarla parsellenip, parsellenip satılan, yiğitleri bir lokma ekmeğe muhtaç olan, çocuğunun geleceği için iyi bir eğitim imkanı sağlamak bir yana çocuklarının istikbali elinden alınan, dinine dil uzatılan, misyonerlik faaliyetleri ile maneviyatı hançerlenen, borç batağına sokulurken, ne hikmetse vekilleri beyler paşalar gibi şirketler kurarak bir anda çoluğu çocuğu ile hep birlikte bir anda kalkınırken, yokluğun ve yoksulluğun reva görüldüğü bu asil millet, varlığını tehdit edip, geleceğini çalanlara tarihe dönüp bakmalarını tavsiye edecektir.
Evini, yurdunu, bağımsızlığını kaybetmiş, kanlı göz yaşlarıyla cepheden haber bekleyen Türk Milleti, şanlı zafere kadar düşmanın vatan topraklarının ta kalbine, içine kadar sızmasına “Mutlaka kazanacağız, vatanımızı, arımızı namusumuzu zelil etmeyeceğiz” diyerek sabretmiş ve savaşmıştır. Bugün de aynı ruh vardır. Her Türk cevheri aslisinin farkında ve sabırlıdır..Ama sabır taşı çatlamaya yüz tuttuğunda vaatlerin ve kuru sözlerinde hükmü biter ,zaman durur… Türk Milletini esarete sürükleyen her şey daha önce olduğu gibi tarihe gömülür gider.
30 Ağustos Zaferini kutladığımız bu günlerde şehitlere vefa gösterecek icraat görmek nasip olmuyor bu millete. Ülkemizi bölüp parçalamak isteyen, dış güçlerce beslenen bölücü, yıkıcı odaklar ve de onların malum destekçisi karanlık emelli aydın müsveddeleri devlet erkânınca ağırlanarak, şehitlerimizin kabirlerine bir hançer daha sokulmaktadır. Şehadetin anlamını unutturmaya çalışanlar 30 Ağustos’u yeniden gözden geçirsinler ve Atatürk’ün sözlerine kulak versinler.
Atatürk 30 Ağustos’un gerçek anlamını ve şehitlerimize verdiği önemi zaferin ikinci yıl dönümünde Dumlupınar’ın Çal tepesinde yapılan törende yaptığı konuşma da ne kadar anlamlı sözlerle ifade etmiştir. ;
“… Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada kuvvetlendirildi, ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır.”
Atatürk’ün söyledikleri devleti yönetenlere rehber olmalıdır; “Hükûmetin varlığının sebebi, memleketin asayişini, milletin huzur ve rahatını temin eylemektir. Bütün memlekette gerçek bir asayiş hâkim olmalıdır. Millet, büyük bir huzur ve emniyet içinde içi rahat bulunmalıdır. Memleketimizin herhangi bir köşesinde halkın emniyetini, devletin bütünlük ve asayişini bozmaya kalkışanlar, devletin bütün kuvvetlerini karşılarında bulmalıdırlar.”(1923 (Atatürk’ün S.D.I, s. 307)
1922’den bu yana 89 yıl geçti, bu son Türk Devletini korumak ve kollamak adına ağır bedeller ödendi. Bu devletin bekası için, Türk Milletinin iradesi sağlam olmalı ve kendini yöneteceklerin dik duruşuna ve icraatlarına dikkatle bakılmalıdır. Hükümetler niçin vardır? Bu soruyu kendimize sormalıyız. Bir hükümetin niteliği konusunda Yine Atatürk’ kulak verelim;“Bir hükûmet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükûmetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, “Hükûmetten gaye nedir? ” bunu düşünmek lâzımdır. Hükûmetin iki hedefi vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükûmet iyi, edemeyen fenadır.” (1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 121)
Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün şu sözü de hafızalara kazınmalıdır.
“Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden, bir an vazgeçmesin!” (1925 (Nutuk II, s. 607)
Bu kutlu zaferin yıldönümünde, bir kez daha yüce Türk Milletini ve onun bağrından çıkmış kahraman ordumuzu kutluyor; Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını sağlayan bilinç ve iradenin yaşatılması dileğiyle, başta büyük zaferin büyük kumandanı Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün gazi ve şehitlerimizi rahmet, şükran ve minnetle anıyorum.
İsmail KANDEMİR
Dipçe: Daha önce kaleme alınmış olan yazı, zaferin 89. Yılında güncellenmiştir.